Binlerce yıl önce insanların mobilya yapımına başlamış olduğunu kanıtlayan mobilyalarla, hala bazı ülkelerdeki kazılar ve müzelerde karşılaşabiliyoruz. Şunu bilmeliyiz ki insanoğlu rahat oturmak ve uyumak için, çeşitli ağaçları ve taşları kullanarak ilk mobilya örneklerini yapmıştır. İlerleyen zamanlarda ise gereksinimlerin artması, el aletlerinin ve makinelerin gelişmesiyle de çeşitli modeller geliştirmişler.
Mobilya sanatı, mimarinin bir aksesuarı, bir iç donatım aracı olduğu kabul edilmekte. Bu nedenle mobilyanın çağlar ve dönemler boyunca gelişiminde, zamanın mimari stillerinin çok etkisi olmuş.
Her dönemde ve çağda, sanatkarlar kendilerine özgü estetik, düşünme ve beceri kavramlarını mobilyalara da aktarmışlar.
Mobilya sanat tarihinin ilk örneğini ilk çağ (Antik Dönem) sanatı olarak görüyoruz. Bu çağ M.Ö. 4000 yılında başlayıp, Batı Roma İmparatorluğunun çöküşüne kadar sürmüş. İçinde Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Yunan ve Roma uygarlıklarının olduğu ve güzel sanatların mobilyadaki yansımasını net bir bir şekilde gördüğümüz bu çağ mobilyanın gelişimi için çok önemlidir. Sırayla gidecek olursak, günümüze kalabilen ilk mobilyaya Mısırda rastlanmakta. Bu örnekler hiç bozulmadan günümüze kadar gelebilmiş. Mısır Mobilya Sanatı M.Ö. 2700-1075 tarihleri arasında başlayıp son bulmuş. Peki bu ilk uygarlığımızda mobilyalar nasıldı?
İlk başlarda işlenmemiş ağaç malzemeden, lifler ile bağlanmış kaba yapılı yataklar yapılmış. Küçük kullanım eşyaları kutu gibi şeylere konulduğu için dolap ve komodin gibi şeylere gerek olmuyordu. Genellikle basit yapılı, deri kaplı sandalyelerin olduğu bu uygarlık, Yeni Krallık döneminin sonlarına doğru, sandalye yapımını geliştirip, günümüzün oturma mobilyalarına benzeyen sandalyeler ve koltuklar yapmışlar.
Ağaç malzemesinin üstündeki kusurları ve çatlakları, macun ile düzeltip üzerilerine boyama, kaplama yapıyorlardı. Marangozluk aracı olarak ise keser, balta, tokmak gibi basit el aletleri kullanıyorlardı. Ağaç olarak akasya, akçaağaç, ılgın, ardıç, sedir ve servi kullanılıyormuş. Menteşe ve çivi gibi şeyler de bu dönemde mobilyalar üzerinde kullanılmış.
Mezopotamya Mobilya Sanatı devrinde, mobilyalarda insan figürleri, mobilya ayaklarında aslan pençeleri, kozalak şekilleri ve metal sarmal süslere yer verilmiş.
Anadolu döneminde mobilyada fonksiyon ve estetik birlikte düşünülmüş. Şimşir ağacı ve onunla güzel bir kontrast oluşturan ceviz ve güzel kokulu ardıç ağaçlarına yer verilmiş. Ardıç aynı zamanda böcek tasallutunu da önlemiş. Yataklar sedir ağacından, masalar ise yine şimşirden yapılmış.
Eski Yunan Mobilya Sanatından günümüze hiçbir orijinal mobilya örneği kalmamış. Ama destanlardan edilen bilgilere göre mobilyalar önceleri çok basit olup, sonradan çeşitlenmiş.
Yunanlar dinlenmekten ziyade oturmak, sohbet etmek ve yemek yemek için de mobilyalar üretmişler.
Roma Mobilya Sanatı (M.Ö. 500 – M.S. 450) bu çağın son uygarlığıdır. Eski Roma mobilya sanatı, Yunan mobilya sanatının uzantısı sayılabilir. Duvar dolapları bu dönemde ortaya çıkmış. Açılıp kapanabilir tabureler, geniş ve uzun kolların dayanabildiği koltuklar ve geniş divanlar önem kazanmış. Eski Yunan ve Roma döneminde eşyalar duvara asıldığı için, vitrin, kapaksız büfe gibi mobilyalara bu dönemde rastlanılmış.
Gelelim orta çağ mobilya sanatına. (M.S. 476-1550)
Bu çağ Roman ve Gotik dönemi olarak adlandırılır. Roma sanatıyla başlayıp, çağa damgasını vuran, dinsel etkilerin ağır basması sonucu ortaya çıkan Gotik sanatı ile son bulur. Bu dönemde ilk inceleyeceğimiz uygarlık, Bizans mobilya sanatı (M.S. 527-1025) Bizans mobilya sanatı Roma sanatının bir devamıdır. Fakat sonradan Doğu sanatının etkisinde kaldığı için, mobilyalarda değişiklikler gözükmüş. İlk başta mobilyalar oldukça sade ve basit yapılmış. Ancak Doğu sanatının etkisinden sonra mobilyalar süslü bir görünüm almış.
Türk mobilya sanatında (M.S. 1000-1400) çok fazla devlet olduğu için çeşit artmış. Özellikle Gazneliler de dekoratif sanatlar çeşitlilik kazanmış. Selçuklular titizce işlenmiş oyma ve kakmalı mihrap, rahle, mimber, pencere ve kapılar yapmışlar. İnsan ve hayvan motifleri bu dönemde yerini, çiçekler ve geometrik şekillere bırakmış. Osmanlıların son dönemine kadar masa, sandalye, komodin gibi şeyler çok kullanılmamış. Alçak sedirlere oturulmuş, yer sofrasında yemek yenmiş. Raf olarak duvarların üst kısımlarına asılmış, yarı kapalı raflar kullanılmış. 14. Asırda Osmanlılar da Edirne işi denilen, ağaç malzeme üzerine boyalar ile süsler ve çeşitli motifler yapılmış.
Roman mobilya sanatı (M.S. 1000-1250) ise Roma sanatının Batılı Latin ülkelerini kapsayan diğer Hristiyan ülkelerin yansıması olan bir aşamasıdır. Bu dönemden günümüze kalan çoğu mobilya genellikle kilise ve saraylardan elde edilmiş. Dinsel etkilerin ağır bastığı bu dönemde, konutlarda kullanılan mobilyalar çok çeşitli değilmiş. 4 ayaklı masa, bank, sandalye gibi şeylerle sınırlı kalmış. Mobilyalar çok süslü olduğundan anıtsal bir görünüşe sahip olmuşlar.
Gotik mobilya sanatı (M.S. 1250-1550) bu dönemin en belirgin sanatıdır. Bu dönemde sağlam masif mobilyalar yapılmıştır. Kalın torna ayaklar, kızak, kayıtlar ve masif tabla bu dönemin mobilya sembolü olmuş. Genellikle günümüzde kullanılan marangozluk aletleri de bu dönemde kullanılmış. 1322 yılında hızarın bulunması ile tahtalar daha kolay işlenmeye başlanmış. Güney Almanya ve Alp bölgesinde Masif ve Çerçeve konstrüksiyon tarzı, kuzeyde ise ızgara tarzı daha belirgin olmuş. En çok meşe ağacı kullanılmış. Avrupa’daki Rönesans hareketinden dolayı Gotik tarz gerilemeye başlamış ve yerini Rönesans dönemine bırakmış.
Rönesans mobilya sanatı (M.S. 1500-1600) döneminde bir ölçü antik sanata dönüş, mobilyaların ölçülerinde ve süslemelerinde ise incelme ve denge görülmüş. Rönesans dönemini simgeleyen belli başlı stiller Fransa’da Louis’ler dönemi çalışmaları olmuş. Bölgesel özelliklere göre birbirinden farklı stiller gelişmiş. Rönesans’ın kaynağı olan İtalya’da mobilyalarda hızlı bir gelişme görülmüş, doğu süslemeleri ve kabartmalarından da faydalanılmış. Dolap kapaklarına resimler çizilip, marangozluk ikinci plana atılmış. Felemenk rönesansın da ince oyma işçiliği, Almanya’da ise daha yalın ve sağlam yapılara yönelinmiş.
Daha sert ve yumuşak olan ceviz ve meyve ağaçları kullanılmış.Yeni el aletleri ve kaplama kesme makinesinin bulunmasıyla, kaplama tekniği gelişmiş. 100 yıl süren bu dönem sonunda, Avrupa’nın Katolik ülkelerinde dinsel konuları etkileyici bir şekilde yansıtan, bol figürlü biçim anlayışına dayanan Barok sanatı doğmuştur.
Hüseyin Gülali
Comments